XV. Yüzyıl Âlim Ve Şairleri
Bu yüzyıl başlarında Ahmedî yine faaliyette bulunup Emîr Süleyman'nın himayesinde son senelerini yaşamaktadır. Yine bu yüzyılın ilk yarısında Bursa'da Ulucami imamı ve meşhur mevlûd sahibi Süleyman Çelebi'yi görüyoruz. 812 H./1409 M. de Bursa'da onun kaleme aldığı sehl-i mümteni şiirlerin şaheseri olan mevlûd kitabı, lisanının sâde ve düzgünlüğü ve ifadesinin samimiyeti dolayısiyle bugün de seve seve okunmaktadır; Süleyman Çelebi mevlûdunu yazarken Âşık Paşa'nın manzumelerinden ilham almıştır. Yine bu yüzyılda Kemâl-i Ümmî, İznikli Eşrefoğlu gibi manzumeleriyle tarikat ve tasavvuf î akidelerini neşreden ve Yazıcızâde Mehmed ve kardeşi Ahmed Bican Efendiler gibi Muhammediye ve Müzekki'n-nüfus'u yazan zatlar varsa da bunlar meslekleri itibarıyla Osmanlılardaki tasavvuf akımları yazılırken gösterilmiştir.
Bu yüzyıldaki şairlerden Ahmed Dâî evvelâ Germiyan ve sonra Osmanlı sarayında yetişmiş, Emîr Süleyman'ın himayesini görmüş ve onun namına Çeng-nâme, Ferah-nâme isimlerinde iki manzum eser yazmıştır; bunlardan başka lügat, tefsir, E'ş-şifa fî ehadîsi'l-Mustafa isimli tıbb-ı nebeviyi, Timurtaş Paşa oğlu Umur Bey namına Türkçeye tercüme etmiştir ve rüya halline dair Tabir-name'si vardır. Bir de mükemmel divanı olan Ahmed Dâî tasavvuf vadisinde yürümemiştir; divanın tetkikinden, kendisinin Şeyhî gibi yüksek bir şair olmadığı, fakat İran şairlerini muvaffakiyetle taklid ettiği görülüyor; bazı manzumelerinde kendisine mahsus bir tarzı da vardır.
Yine bu asırda kendini gösteren ve bir mektep sahibi olan Germiyanlı Şeyhî Sinan'ı görmekteyiz; Ahmedî'nin yetiştirdiği Şeyhî, hem şair ve hem tabib olup son Germiyan hükümdarı II. Yakub Bey'in musahibi idi. Kuvvetli ve canlı tasvirleri ve mazmunları, zarif lisanı ve geniş hayali ile muasırlarından üstün şiirler yazmıştır; tahsilini İran'da ikmal eden Şeyhî, II. Murad'ın emriyle Genceli Nizâmî'nin Hüsrev ü Şirin manzumesini Türkçeye çevirmiştir. Bu, alelade bir terceme olmayıp şairin şahsiyyetini de gösteren kıymetli bir sanat eseridir ve en ziyade şöhretine sebep olan da bu tercümesidir. Hüsrev ü Şirin, bir çok şairler tarafından nazmedilmiş ise de hiçbirisi bununki kadar şöhret kazanamamıştır.
Şeyhî Sinan, en ziyade kaside ve mesnevide muvaffak olmuştur; XV. yüzyıl sonlarına doğru memleketi olan Kütahya'ya dönerek Yoncalı ılıcası yakınındaki Dumlupınar köyünde ölmüştür. Rakiblerini hiciv yollu kaleme aldığı Harnâme'si ince nükteleri ve lisanındaki temizlik itibariyle okunmağa değer bir manzumedir.
Yine II. Murad'ın himaye ettiği Şeyhî'nin yeğeni Cemâli ile Hümâmî, Hüsâmî, şair ve ressam Safî, Hassan, Şemsî, Seyfî gibi şairler Osmanlı sarayının mümtaz şahsiyetlerindendi; bunların bazıları memleketleri işgal edilmiş olan Anadolu beylerinin saraylarından gelmişlerdi. Şair Seyfî, II. Murad'ın fütuhatını manzum olarak kaleme almıştır. Hatiboğlu, yedi senede ikmal ettiği Ferah-nâme adındaki yüz hadîs ve yüz hikâyeden oluşan öğüt vadisinde Arapçadan tercüme edilmiş bir mesneviyi 829 H./1426 M. senesinde bitirerek II. Murad'a takdim etmiştir.