İlk Eserler
Anadolu beylerinin ellerindeki yerler alındıkça bu beylikler dahilindeki müesseseler ile beraber birçok âlim ve edipler de Osmanlı devleti hizmetine girmişler, millî lisanın ve fikir hareketlerinin yayılmasına hizmet eylemişlerdir; yani Osmanlılar Anadolu'da siyaseten nasıl bir vahdet vücuda getirmişlerse ilim ve edebiyat cihetinden de aynı birliği temin etmişlerdir.
Şeyhoğlu
XIV. yüzyılın sonlarında yazılan iki edebî eseri özellikle zikretmek lâzımdır; bunlardan biri Kütahyalı Şeyhoğlu Mustafa'nın Hurşid ve Ferahşad adındaki mesnevi tarzında yazılmış manzum hikâyesi ve diğeri de yine Kütahyalı şair Ahmedî'nin İskendernâme'sidir.
Hurşid ü Ferahşad her ne kadar Germiyan hükümdarı Süleyman Şah namına yazılmaya başlanmış ise de bu hükümdarın vefatı üzerine damadı Yıldırım Bayezid'e ithaf olunmuştur. Germiyan hükümdarının musahibi ve aynı zamanda nişancı ve defterdarı olan Şeyhoğlu Mustafa takriben 1334'de doğmuş ve XV. yüzyıl başlarında (1413) vefat etmiştir. Dursun Fakih ile Nakiboğlu ve Maanoğlu'nun nazımları, Şeyhoğlu'nun nazmına nisbetle daha basit olup bunda Türkçeye yavaş yavaş Arapça ve Farsça kelimelerin girdiği görülmektedir. Şeyhoğlu, farsca şiirleri büyük bir muvaffakiyetle Türkçeye çevirmiştir; şiirleri lirik olmamakla beraber üslûp ve teknik itibariyle kusursuzdur. Germiyanoğlu Süleyman Şah adına tercüme edilen Merzuban-nâme ve Kabus-nâme de onundur.
Ahmedî
Şeyhoğlu'na XIV. yüzyılın son yarısında yalnız Şair Ahmedî üstün çıkmıştır. Lâkabı Tacüddin ve adı İbrahim olan Ahmedî'nin aslen Uşak kazasının Sivaslı nahiyesinden olduğu kuvvetle zannediliyor; tahsilini Kahire'de Bayburtlu Molla Ekmel'den yapmış olan Ahmedî, XV. yüzyılın ilk yarısında da yaşamış değerli bir şairdir; 1335'de doğmuş ve 1412'de ölmüştür; 8251 beyitli İskendernâme’sini 1390'da bitirmiştir.
Ahmedî'nin Germiyan hükümdarı Süleyman Şah'a ithaf için yazarak sonra Yıldırım'ın şehzadesi Emir Süleyman Çelebi'ye takdim ettiği İskendernâme'sine gelince, bu da Hurşid ü Ferahşad gibi Türkçenin tekâmülü seyrini gösteren manzum bir eserdir. Bu eser meşhur İskender'in hayatı ve muharebeleri hakkındaki malûmatla beraber İslâm hikemiyatını, tıb ve felsefeye ait mütalaaları da ihtiva edip sonunda da Dâsitan-i Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman adıyla Ertuğrul Gazi'den, Emir Süleyman Çelebi zamanına kadar Osmanlı tarihine ait bir kısım vardır. Bu tarihî malûmat, Osmanlı tarihinin ilk kısmının bazı yerlerini mümkün mertebe aydınlatmaktadır. Osmanlı tarihi kısmını bu devlete katılmasını müteakip İskendernâme sine ilâve etmiş olmalıdır.
Ahmedî'nin bir de divanı olup, değeri İskender-nâme’sine nisbetle daha yüksektir; sekiz bin beyitten fazla olan bu divanda şiirin muhtelif şekillerini havi manzumeler görülür; yine Ahmedî'nin beş bin beyitli Cemşid ü Hurşid isimli manzumesi, Çin hükümdarının oğlu Cemşid ile Rum kayserinin kızı Hurşid arasındaki âşikane macerayı tasvir etmektedir; gerek bu eserini ve gerek Tervîhü’l-Ervâh adındaki tıbba dair manzum ve mufassal telifini Emîr Süleyman Çelebi'nin emriyle kaleme almıştır.
Ahmedî de evvelce Germiyanoğulları'nın hizmetinde iken, sonra Osmanlılara intisap etmiş ve Yıldırım Bayezid'in oğlu Süleyman Çelebi'nin yüksek himayesini görmüştür.